...Forumda İyi vakit Geçirmek dileği İle...

...:::KÜLTÜREL FORUM:::...

Join the forum, it's quick and easy

...Forumda İyi vakit Geçirmek dileği İle...

...:::KÜLTÜREL FORUM:::...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

FIKIH BİLGİLERİ 3

Aşağa gitmek

FIKIH BİLGİLERİ 3 Empty FIKIH BİLGİLERİ 3

Mesaj tarafından M@hmut C.tesi Kas. 13, 2010 10:14 am

Namazın sevabını gideren şeyler (1)
Mekruh, Peygamber efendimizin beğenmediği, hoş görmediği şeyler demektir. Mekruh olarak kılınan namaz sahih, ya'ni geçerli olur, fakat o ibadetin sevabını azaltır, va'd edilen sevabın tamamına kavuşulamaz. Namazın mekruhlarından bazıları şunlardır:

1- Secdeye inerken pantalon paçalarını kaldırmak mekruhtur.

2- Kolları sığalı olarak ve kısa kollu gömlekle namaza durmak mekruhtur. Abdest alıp, imama yetişmek için acele edenin, kolları sığalı kalmış ise, namazda iken yavaş yavaş indirmesi lazımdır.

3- Abes, ya'ni faidesiz hareketler. Mesela elbisesi ile oynamak, mekruhtur. Namazda faydalı hareketin, mesela, eli ile, alnındaki teri silmenin zararı olmaz. Pantalon, entari ete yapışınca, avret mahallinin şekli belli olmasın diye, bunları buradan ayırmak mekruh olmaz. Kaşınmak abes değil ise de, bir rüknde, eli üç kerre kaldırırsa, namazı bozulur.

4- Iş elbisesi ile ve büyüklerin yanına çıkamıyacak elbise ile ve fena kokulu elbise ve çorap ile kılmak mekruhtur. Başka elbisesi yoksa, mekruh olmaz. Parası varsa, alması lazımdır. Bol pijama ile kılmak mekruh değildir. Ceketin ve paltonun önünü kapalı veya açık bulundurmak mekruh değildir.

5- Ağızda, kıraete mani' olmıyacak birşey bulundurmak mekruhtur. Mani' olursa, namaz bozulur.

6- Baş açık, yalın ayak kılmak mekruhtur. Başlığı düşerse, az hareketle örtmek efdaldir. Namazda başı herhangi bir renkte olan takke ile örtmelidir.

7- Namazda, secde yerinden, taşı, toprağı eli ile süpürmek mekruhtur. Secdeyi güçleştiriyorsa, bir hareket ile, caiz olursa da, namazdan önce temizlemelidir.

8- Camide, namaz için safa girerken, namaza dururken ve namaz içinde parmakları bükerek çıtırdatmak, iki elin parmaklarını birbiri arasına sokup çıtırdatmak mekruhtur. Namaza hazırlanmadan önce, zaruret olursa, mekruh olmaz.

9- Başını, yüzünü etrafa çevirmek mekruhtur. Gözleri ile etrafa bakmak, tenzihen mekruhtur. Göğsü çevirince, namaz bozulur.

10- Secdede, erkeklerin kollarını yere döşemesi mekruhtur. Kadınlar ise, kollarını yere yaymalıdır.

11- Insanın yüzüne karşı kılmak mekruhtur. Insan uzakta dahi olsa, mekruh olur. Arada, namaz kılana sırtı dönük biri bulunursa, mekruh olmaz.

12- Selama eli ile, başı ile cevap vermek mekruhtur. Suale başı ile, eli ile cevap vermesi mekruh değildir. Mesela, kaç rek'at kıldınız, diyene parmağı ile cevap vermesi gibi.

13- Namazda ve namaz haricinde ağzını açarak esnemek mekruhtur. Alt dudağını dişlerin arasına sıkıştırmalıdır. Kendini tutamazsa, ayakta sağ elin, diğer rüknlerde ve namaz haricinde sol elin dışı ile, ağzını örtmelidir. Peygamberler esnemezlerdi.

14- Namazda gözleri yummak tenzihen mekruhtur. Zihni dağılmasın diye yumarsa, mekruh olmaz.

15- Öndeki safta boş yer varken, arkasındaki safta durmak ve safta yer yok iken, saf arkasında yalnız durmak mekruhtur. Safta yer olmayınca, yalnız başına durmayıp, rükü'a kadar, birini bekler. Kimse gelmezse, öndeki safa sıkışır. Öndeki safa sığmazsa, güvendiği birini arkaya, yanına çeker. Güvendiği kimse yoksa, yalnız durur. Devamı yarın

Namazın sevabını gideren şeyler (2)
16- Üzerinde canlı resmi, insan veya hayvan resmi bulunan elbise ile kılmak tahrimen mekruhtur. Cansız resimleri bulunursa, mekruh olmaz.

Canlı resmi, namaz kılanın başında, önünde, sağ ve sol hizasında, duvara çizilmiş veya beze, kağıda yapılarak asılmış veya konmuş ise, mekruhtur. Resim, namaz kılanın arkasındaki duvarlarda ve tavanda ise, hafif mekruhtur. Çocuklara oynamak için alınan bebek namaz kılanın kıble istikametinde değilse namaza zararı olmaz.

Üzerinde Ka'be, cami' resmi veya Kur'an-ı kerim harfli yazı bulunan seccadeleri namaz kılmak için yere sermek caiz değildir. Bunlara hürmetsizlik olur.

17- Bir kimsenin yüzüne karşı ve yüksek sesle konuşanların sırtına karşı namaz kılmak mekruhtur.

18- Açık başına sarık sarıp, tepesi açık olarak kılmak, tahrimen mekruhtur. Maske, eldiven ve alnın yere değmesine mani' olan gözlük takarak kılmamalıdır. Zaruret olmadan bu şekilde namaz kılmamalıdır.

19- Özürsüz, boğazından balgam çıkarmak, öksürür gibi yapmak mekruhtur.

20- Amel-i kalil, ya'ni bir eli, bir veya iki kerre hareket ettirmek mekruhtur.

21- Namazın sünnetlerinden birini terk etmek mekruhtur. Namazda müekked sünneti terk, tahrimen mekruh olur. Müekked olmıyan sünneti terk, tenzihen mekruh olur.

22- Kalbi meşgul eden, huşu'u gideren şeyler yanında, mesela süslü şeyler karşısında, oyun ve çalgı aletlerinin bulunduğu yerde ve arzu ettiği yemek karşısında özürsüz kılmak mekruhtur. Ayakkabılarını arkada bırakarak kılmak mekruhtur.

23- Farz kılarken özürsüz, sağlam kimsenin duvara, direğe dayanması mekruhtur.

24- Kıraeti, rükü'a eğildikte tamamlamak mekruhtur. Secdelere ve rükü'a, imamdan önce başını koymak ve kaldırmak, ta'dil-i erkanı terk etmek, mekruhtur.

25- Necis olmak ihtimali bulunan yerlerde, mesela kabristanda, hamam içinde ve kilisede kılmak mekruh olup, yıkayıp temizliyerek kılmak veya hamamın soyunma mahallinde kılmak ve kabristandaki mescidde kılmak, mekruh olmaz.

26- Kabre karşı kılmak mekruhtur. Vehhabiler, buna şirk diyorlar.

27- Teşehhüdlerde, sünnete uygun oturmamak, tenzihen mekruhtur. Özrü varsa, mekruh olmaz.

28- Ikinci rek'atte, birinci okuduğu ayeti tekrar okumak, tenzihen mekruhtur. Ondan evvelki bir ayeti okumak tahrimen mekruhtur. Unutarak okursa, mekruh olmazlar. Ikinci rek'atte birinciden üç ayet uzun okumak mekruhtur.

29- Farzdan sonra son sünnete hemen kalkmamak, konuşmak mekruhtur.

30- Başı bir tarafa eğmek, tekbir alırken veya teşehhüdde otururken parmakları açık veya kapalı tutmak mekruhtur. Buralarda parmaklar kendi halinde bırakılır. Fakat secdede kapalı, rüküda ise açık tutulur.

31- Namazda, vücudunun ağırlığını bir ayağı üzerine vermek, imam açıktan okurken sübhaneke okumak. Kıyamda, ayakta ayağının birini kaldırmak. Namaz kılanın önünden geçmek veya önünden geçilebilecek bir yerde durmak da mekruhtur.

32- Küçük ve büyük abdesti sıkıştırırken ve yel zorlarken namaza durmak mekruhtur.

İman ve ahlak
Insan, kainatı incelediğinde, mesela yerleri, gökleri ve yıldızlar dediğimiz, milyarlarca gök küresinin boşlukta döndüklerini, asırlar boyunca çarpışmadıklarını, yeryüzünde, sıcaklık, basınç, hava, su miktarlarının, yapılarının, hareketlerinin tam yaşamaya uygun olarak ayarlanmış olduğunu görür.

Insanların, hayvanların, bitkilerin, cansız maddelerin, atomların, hücrelerin, kısaca sayısız varlıkların yapılarındaki ve hareketlerindeki nizamı, düzeni, uygunluğu görerek, bunları yapan, yaratan, kudretli, bilgili bir sahibin bulunduğunu, ister istemez kabul etmek, inanmak zorunda kalır.

Aklı olan kimse, kainattaki bu azameti, bu intizamı görerek, hemen Allahü tealanın varlığına inanır, müslüman olur. Nitekim, müslüman olan Isviçreli felsefe profesörü, gazetecilerin suallerine karşılık olarak "Islam kitaplarını tetkik ederek, hak yolu anladım. Islam alimlerinin büyüklüğünü kavrayabildim. Islam dini, olduğu gibi anlatılsa, bütün dünyada aklı olan herkes seve seve müslüman olur" demiştir.

Bir insan, tabiatı ve kendini tetkik ederek, müslüman olduktan sonra, islam alimlerinin kitaplarından, Muhammed aleyhisselamın hayatını ve güzel ahlakını öğrenmesi lazımdır.

Ahlak bilgisi çok önemlidir. Çünkü insan, ahlak bilgisi ile, iyi ve kötü huyları, faydalı ve zararlı işleri anlar. Iyi işleri yapıp, dünyada kamil, kıymetli bir insan olur. Işleri muntazam ve kolaylıkla hasıl olur. Dünyada rahat, huzur içinde yaşar. Kendisini herkes sever. Allahü teala ondan razı olur. Ahirette de, Allahü tealanın merhametine, mükafatlarına kavuşur.

Saadete kavuşmak için, iki şey lazımdır. Mes'ud ve bahtiyar kimse, bu iki şeye kavuşan kimsedir.

Bu iki şeyden birincisi, doğru ilim ve iman sahibi olmaktır. Bu da, fen derslerini ve Muhammed aleyhisselamın hayatını, ahlakını öğrenmek ile ele geçer.

Ikincisi, iyi huylu, iyi hareketli insan olmaktır. Bu ise, fıkh ve ahlak ilimlerini öğrenmek ve bunlara uymakla olur.

Bu ikisini elde eden kimse, Allahü tealanın rızasına, sevgisine kavuşur. Çünkü Allahü teala, sonsuz ilmi ile herşeye alimdir. Meleklere ve Peygamberlere çok ilim vermiştir. Onlarda hiç ayıp ve kusur ve çirkin hiçbirşey yoktur.

Insanların ilmi ise, pek az ve imanları, ya bozuk veya kötü huylar ile bulaşmış ve kötü işler ile kirlenmiştir. Bunun için insanlar, Allahü tealadan ve meleklerden ve Peygamberlerden pek uzak, onlara kavuşmak şerefinden çok mahrumdur.

Insan, fen bilgilerinde, tabiati incelemekte tenbel ve cahil kalarak, hakiki imana, i'tikada kavuşmazsa ve Muhammed aleyhisselamı doğru tanıyarak imanını kuvvetlendirmezse, sonsuz felakette ve sıkıntıda kalanlardan olur.

Eğer, hakiki imana kavuşursa ve nefsine tabi' olmayıp dine, ya'ni Allahü tealanın emir ve yasaklarına uyarsa, saadete kavuşmaktan ve Allahü tealanın rahmetinden, affından mahrum kalmaz. Fakat, yaptığı kötülükler kadar azab görür, yanar ve Allahü tealanın rahmetine kavuşması güç olur. İmanı olduğu için, sonunda yine rahmete kavuşur. Cehennem ateşi, kötülüklerinin kirlerini temizleyip, onu Cennete girmeğe layık, temiz şekle sokar.

Bütün saadetlerin, rahatlıkların başı, kamil iman sahibi olmaktır. Herkesin, kalbini yanlış i'tikadlardan, şüphelerden kurtarmağa çalışması lazımdır. Bir kimse, doğru imana kavuşur ve ahlakı güzel ve işleri iyi olursa, yüksek ruhlara, ya'ni Peygamberlere ve Evliyaya ve meleklere benzer ve onlara yaklaşır.

Şeytanın hileleri!
Şeytanın hileleri çoktur. Bunlardan ba'zıları şunlardır:
Birincisi, Allahü tealanın senin ibadetine ihtiyacı yoktur, der. Buna karşı Bekara suresi, altmışikinci ayetinin, (Amel-i salihin faidesi, bunu yapanadır) meal-i şerifini hatırlamalıdır.

Şeytanın ikinci hilesi, Allahü teala rahimdir, kerimdir, seni de affeder, Cennete kor, der. Buna karşı, Lokman suresi, otuzüçüncü ayetinin, (Allahın kerim olması, sizi aldatmasın) ve Meryem suresi, altmışüçüncü ayetinin, (Cennete kullarımızdan mütteki olanları varis kılarız) meal-i şeriflerini hatırlamalıdır.

Üçüncü hilesi, senin ibadetlerin hep kusurludur. Riya karışıktır. Böyle ibadetlerle mütteki olamazsın. Allahü teala, Maide suresinde, (Allah, yalnız müttekilerin ibadetlerini kabul eder) buyuruyor. Senin ibadetlerin kabul olmaz. Boşuna uğraşıyorsun. Boş yere, sopa yiyen hayvan gibi, eziyyet çekiyorsun, der.

Buna karşılık, ben, Allahü tealanın azabından kurtulmak ve emrine uymak için ibadet ediyorum. Benim vazifem, emri yerine getirmektir. Kabul olup olmıyacağı, O'nun bileceği şeydir. Şartlarına uygun olan ve farzları yapılan ibadetin sahih olması muhakkaktır, demelidir.

Farzları terk etmek büyük günahtır. Bu günahlardan kurtulmak için ibadetleri yapmak lazımdır. Ibadet yapmadan, Cennete girmek için dua etmek günahtır. Hadis-i şerifte, (Aklı olan kimse, nefsine uymaz ve ibadet yapar. Ahmak olan, nefsine uyar, sonra Allahın rahmetini bekler) buyuruldu. Ahıret için lazım olan şeyleri, bu fani dünyada hazırlamak lazımdır.

Şeytanın hilelerinden dördüncüsü, şimdi dünyayı kazanmak için çalış da, rahata kavuş, o zaman, rahat rahat, huzur içinde ibadet edersin, diyerek ibadet yapmağa mani' olur.

Buna cevap olarak, ecel benim elimde değildir. Herkesin ömrünü Allahü teala ezelde takdir etmiştir. Belki yakında ölürüm. Ibadet vazifelerini vaktinde yapmalıyım, demelidir. Hadis-i şerifte, (Helekel-müsevvifün) buyuruldu ki, bugünkü vazifelerini yarına bırakanlar zarar ettiler, demektir.

Şeytanın hilelerinden beşincisi, ibadetleri terk ettiremeyince, çabuk kıl, vaktini kaçırma, diyerek şartlarını, farzlarını tam yaptırmamak ister.

Buna karşılık, farzlar çok azdır. Bunları, yavaş yavaş ve şartlarına uygun olarak yapmak lazımdır. Farz olmıyanları da, şartlarına uygun olarak az yapmak, şartları noksan olarak çok yapmaktan iyidir, demelidir.

Altıncı hile olarak riyayı tavsiye eder. Herkes görsün de, beğensin, der. Buna cevap olarak, kendine fayda ve zarar vermek, kimsenin elinde değildir. Başkalarına ise, hiç veremezler. Böyle olan kimselerden birşey beklemek abes olur, batıl olur. Fayda ve zarar veren ancak Allahü tealadır. Yalnız onun görmesi, bana yetişir, demelidir.

Yedinci hile olarak, ibadetlere mani' olamıyacağını anlayınca, insana ucb, ya'ni ibadetlerini beğenmek vesvesesi verir. Senin gibi akıllı, uyanık kimse var mı? Bu zamanda, herkes gaflet uykusunda iken, sen ibadet yapıyorsun, der.

Buna karşılık, bu akıl ve zeka benden değildir. Rabbimin ihsanıdır. Onun ihsanı olmasa, ibadet yapamam demelidir.

Sekizinci hile olarak, ibadetlerini gizli yap. Allahü teala, senin sevgini ve şerefini insanların kalbine yerleştirir, diyerek gizli riyaya düşürmek ister. Buna karşılık, ben Allahü tealanın kuluyum. O, benim sahibimdir. Ibadetimi isterse beğenir, isterse reddeder. Insanlara bildirip bildirmemesine karışamam, demelidir. Devamı var

Şeytanın hileleri! (2)
Şeytan insanı kandırıp, dinden uzaklaştırmak için, "Ibadet yapmaya ne lüzum var? Insanların imanlı mı imansız mı ölecekleri ezelde takdir edilmiştir. İmanlı ölecek olan, ibadeti terk edince, affedilir, Cennete gider. Ezelde kafir öleceği yazılan, ne kadar ibadet yaparsa yapsın, faydası olmaz, muhakkak Cehenneme gider. O halde, kendini boşuna yorma! Rahatına bak!" der.

Buna cevap olarak, "Ben kulum, kulun vazifesi, sahibinin emrini yapmaktır. Rabbim herşeyi bilir ve dilediğini yapar. Dilediğine hayır, dilediğine şer verir. Kimsede, O'na sual sormak hakkı yoktur. Ezelde asi isem, Rabbime ita'at etmiş olarak Cehenneme girmeyi, asi olarak girmeye tercih ederim. Bundan başka, Allahü teala, ibadet edenleri Cennete sokacağını, ibadet etmiyenlere Cehennemde azab yapacağını va'd etmiştir. Allahü teala va'dinde sadıktır. Va'dinden dönmez" demelidir.

Şeytan, "Ibadet yapmak ezelde takdir edilmiş ise, mümkün olur. Allahü tealanın takdiri değişmez. Ibadet yapmakta ve terketmekte insanlar mecbur olmaktadır" der.

Buna şöyle cevap verilir:
Herşeyi ve insanların iyi, kötü her işini Allahü teala yaratıyor ise de, insanlara "irade-i cüz'iyye" vermiştir. Irade-i cüz'iyye insandan meydana gelir. Fakat, insan bunu yarattı denilemez. Çünkü irade hariçte mevcut birşey değildir. Insanın kalbinde hasıl olmaktadır. Hariçte mevcut olan şeyin meydana gelmesine, halk etmek, yaratmak denir.

Allahü teala, insanın ihtiyari hareketini yaratmak için, insanın iradesini sebep kılmıştır. Bu şart olmasa da yaratır. Fakat bu şart ile, bu sebep ile yaratması adetidir.

Insanların işleri yalnız irade-i cüz'iyye ile meydana gelmez. Ya'ni insanın her istediği vücuda gelmez. Insan irade eder. Hareket etmesini ister, kudretini kullanır, Allahü teala da, irade ederse, iş meydana gelir.

Insanın işleri, ezeldeki takdir ile meydana geliyor ise de, meydana gelmeleri için, önce kul irade-i cüz'iyyesini kullanmaktadır. Işin yapılmasını veya yapılmamasını istemektedir. Insanın işlerini Allahü tealanın ezelde takdir etmesi demek, insanın neleri irade edeceğini bilmesi ve dilemesi demektir. Bunları Levh-ül-mahfuzda yazmıştır.

Böyle olduğu için, kulun mecbur olması lazım gelmez. Bir kimse, birisinin bir günde yapacağı şeyleri bilse ve bunları yapmasını irade etse ve hepsini bir kağıda yazsa, bunları yapacak olan kimse, o kimsenin mecburu olmaz. "Yapacaklarımı biliyordun ve yapılmasını istedin ve kağıda yazdın. O halde, bunları sen yaptın" diyemez. Çünkü, bunları kendi iradesi ile ve kendisi yapmıştır. O kimsenin bildiği ve dilediği ve yazdığı için yapmamıştır.

Güneşin doğuş batış zamanları önceden tespit edilip, takvimlere yazılmıştır. Güneş, takvimler yazdığı için o zamanda doğup batmaktadır denilebilir mi?

Allahü tealanın ezelde bilmesi ve dilemesi ve levh-ül-mahfuza yazması da, insanları mecbur etmek olmaz. Allahü teala ezelde dilediği için, levh-ül-mahfuza yazmıştır. Kulun yapacağını bildiği için, yapılmasını irade etmiştir.

Allahü tealanın ezeldeki bilgisi, kulun kendi iradesi ile yapacağı işe bağlıdır. Kulun işi de, Allahü tealanın bu ilmi ve iradesi ile ve yaratması ile meydana gelmekdedir. Kul, iradesini kullanmazsa, Allahü teala, kulun iradesini kullanmıyacağını ezelde bilir ve bildiği için irade etmez ve yaratmaz.

Konuşmanın edebleri

Konuşmanın edeblerinden ilki, fazla konuşmamaktır. Atalarımız, çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz demişlerdir. Çok konuşmak zihin hafifliği ve akıl zayıflığının alametidir. Kişinin heybetini kırar, i'tibarını düşürür.

Hazret-i Aişe buyurur ki: "Hiçbir sözü boş olmayan Resulullah efendimiz, az, öz ve tane tane konuşurdu. Bir mecliste konuşsa, mübarek ağzından çıkan kelimeler sayılmak istense, sayılabilirdi."

Alimler demişlerdir ki, lüzumsuz çok konuşan bir kimseyi görürsen, bil ki, aklı yoktur. Söyliyeceği sözü iyice düşünmeden dile getirmemeli, ağzından çıkarmamalıdır. Çok konuşmak, soru soranın sorusu bitmeden hemen acele ile cevap vermek, ahmaklık alametidir.

Önce düşün, sonra söyle
Kendisine birşey söylendiği zaman, söyliyenin sözü bitmeden, cevap vermeye başlamamalıdır. Akıllı kimse, soruyu dikkatle dinler, soru bittikten sonra düşünüp öyle cevap verir. Hikmet sahibleri; "Önce düşün, sonra söyle" demişlerdir. Ihtiyaç olmadan konuşmamalıdır.

Konuşurken gülmemelidir. Mecliste birisi konuşurken, sözünü kesip araya girmemelidir. Bir kimsenin anlattığı bir şeyi bilse de, bildiğini belli etmeyip, o kimsenin sözünü tamamlamasına fırsat vermelidir.

Yanında konuşulanlar onu ilgilendirmiyor veya onun karışması istenmiyorsa, karışmamalıdır. Ondan gizli konuşuyorlarsa, kulak vermemelidir.

Kinayeli konuşmamalıdır. Sesini ne çok yüksek ne de çok hafif çıkarmayıp, orta bir ses tonu ile konuşmalıdır. Söz zor anlaşılacak gibi olursa, misalle açıklamalı ve faydasız yere sözü uzatmamalıdır. Kısa ve öz anlatma yolunu seçmelidir. Ma'nası zor bilinen ve anlaşılması kolay olmayan kelime ve ifadeler kullanmamalıdır.

Mürüvveti gideren, kişiyi aşağılayan, kin ve düşmanlığı celb eden sözlerden ve huylardan kaçınmalıdır. Şakada çok dikkatli olmalıdır. Şaka yemekteki tuza benzer. Azı da çoğu da iyi değildir.

Her yerde, bulunduğu yerin haline göre konuşmalıdır. Konuşurken el, göz, kaş hareketleri yapmamalıdır. Ama bulunduğu yeri icabı hafif işaretler olabilir. Bilhassa büyüklerin, yahut aksine sefihlerin yanında bilgiçlik taslamamalı, ben bunu kabul etmem, ben buna muhalifim gibi sözler söylememelidir. Çok söylemenin fayda vermediği kimseye ısrar üzere olmamalıdır.

Herkese aklı, anlayışı ölçüsünde söylemelidir. Nitekim Peygamber efendimiz buyurdu: "Biz Peygamberler topluluğu, insanlara anlıyacakları şekilde konuşmakla emir olunduk." İsa aleyhisselam buyurdu ki: "Hikmeti, ehli olmayan yanında söyleyip zayi etmeyin. Onlara zulmetmiş olursunuz."

Susan her zaman kardadır. Alim bir kimse konuşurken, susan ilim sahibi olur. Cahil biri konuşurken susan da sabretmesini öğrenir.

Söz çok önemlidir. Bir sözle insan, müslüman olur. Bir sözle, o zamana kadar yabancı olan kadın, kendisine yabancı olmaz, hanımı olur.

Hayası olan, Allahtan korkar
Konuşurken, sövme, yerme gibi fuhuş bildiren sözlerden kaçınmalıdır. Eğer birşeyi söylemeye mecbur ve muhtaç olursa, kinaye ve kapalı ifadelerle anlatmaya çalışmalıdır.

Fuhş, kötü söz söylemek hayasızlık alametidir. Hadis-i şerifte, (Allahü tealadan haya ediniz!) buyuruldu. Hayası olan, Allahü tealadan korkar. Onun, razı olmadığı işlerden ve sözlerden kaçınır. Bir hadis-i şerifte, (Haya, imandandır. Fuhş söylemek, cefadandır. İman Cennete, cefa Cehenneme götürür) buyuruldu. Haya ve iman birlikte bulunur. Bir hadis-i şerifte, (Fuhş insanın lekesi, haya, zinetidir) buyuruldu.id'attır.

Yemek yemenin adabı
Yemeye ve içmeye başlarken, "Besmele" çekmelidir. Yemek ve içmek sonunda "Elhamdülillah" demelidir. Bunları söylemek ve yemekten önce ve yemekten sonra el yıkamak ve sağ el ile yemek ve sağ el ile içmek sünnettir. Yemekten önce el yıkarken, önce gençler, yemekten sonra, önce yaşlılar yıkar.

Yemeğin farzları şunlardır:
1- Yendiği zaman doymayı ve rızkı Allahtan bilmek.

2- Helalinden yemek.

3- Yemekten hasıl olan kuvvetle Allahın emrini yerine getirmek, Allahın nehyini, yasaklarını işlememek.

4- Ölmeyecek kadar yemek. (Yemez ölürse günaha girer.)

5- Yemeğin lezzetini Allahü tealadan bilmek.

Yemek yemede haramlar:

1- Karnı doyduktan sonra, yine tıka basa yemek.

2- Sofrada çalgı, içki, kumar ve sair haram şeyler bulundurmak.

3- Israf etmek.

4- Beden için zararlı şeyleri yemek.

Yemeğin sünnetleri:
1- Yenilen kapta yemek artığı bırakmayıp tam olarak yimek ve yemek yenilen kabı tam olarak silmek. Peygamber efendimiz yemek yediği kabı mübarek parmağı ile sıyırıp yerdi.

2- Yemek sofrasında, önündeki kırıntıları yemek, yemeğin şifasındandır. Önünde küçük lokma varken büyüğüne başlamamalı ve kırıntıları yimekten çekinmemelidir.

3- Bedenin rahatı, sıhhati için az yemelidir.

4- Yemeği aile efradıyla veya din kardeşleri ile yemek.

Fazla gıda kalbi öldürür
Yemek yemenin daha birçok sünnetleri vardır:Tuz ile başlamak ve bitirmek sünnettir ve şifadır. Ilk ve son lokma ekmekle yapılır ve ekmekteki tuza niyyet edilirse, bu sünnet yerine getirilmiş olur. Yemekten önce, el kurulanmaz. Yemekten sonra yıkayınca bezle silip kurulanır. Tabağın kenarından yemek, kendi önünden yemek sünnettir.

Acıkmadan yememeli, doymadan kalkmalıdır. Hadis-i şerifte, (Iyiliklerin başı açlıktır. Kötülüklerin başı tokluktur) buyuruldu. Diğer bir hadis-i şerifte de, (Sağ el ile yiyiniz. Sağ el ile içiniz) buyuruldu. Lokma küçük olmalı ve iyi çiğnenmelidir. Öksüreceği ve aksıracağı zaman, başını geriye çevirmelidir.

Yemeğe önce büyükler başlamalıdır. Üçten çok (ye) diyerek, kimseye sıkıntı vermemelidir. Birlikte yediği zaman, misafirleri doymadan, yemekten elini çekmemelidir. Bir lokmayı yutmadan önce, ikinciyi eline almamalıdır. Ayakta, yürürken yememelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Insan kalbi, tarladaki ekin gibidir. Yemek, yağmur gibidir. Fazla su, ekini kuruttuğu gibi, fazla gıda kalbi öldürür.) Bir hadis-i şerifte de, (Çok yiyeni, çok içeni Allahü teala sevmez) buyuruldu. Çok yimek, hastalıkların başı, az yimek ilaçların başıdır. Midenin üçte biri yemeklere, üçte biri içeceklere, üçte biri de hava payı, ya'ni boş olmak en aşağı derecedir. Tok iken yatmamalıdır. Yemekten sonra bir saat geçmeyince su içmek, vücuda iyi değildir.

Kavun, karpuz ve nar
Balda şifa vardır. Yetmiş Peygamber bala bereket ile dua etmiştir. Resulullah efendimiz hurmayı çok severdi. Pilav yerken salevat-i şerife okumalıdır. Her kavun, karpuz ve narda bir damla Cennet suyu vardır. Bir narı yalnız yemeli, bir damlası boş yere gitmemelidir. Bir memlekete gelenin, önce biraz çiğ soğan yemesi sıhhate iyidir. Soğan, mikroplara karşı koyma gücünü artırır. Resulullahın son yediği yemeğin içinde soğan vardı. (Soğan ve sarmısağı pişmiş olarak yiyiniz) buyururdu. Bunların kokusundan melekler incinir.

Yemeklerden sonra, şu duayı okumalıdır: (El-hamdülillahillezi eşbe'ana ve ervana min-gayri-havlin minna ve la kuvveh. Allahümme at'im-hüm kema at'amuna! Allahümmerzukna kalben takıyyen, mineşşirki beriyyen la kafiren ve şakıyyen.)


Ziyaret etmenin edebleri
Allahü tealanın rızası için bir din kardeş ziyaret edileceği zaman, onun müsaid, uygun bir zamanını kollamalıdır. Kendisinden randevu alıp, o zamanda ziyarete gitmelidir. Geç kalmamalıdır. Mutlaka zamanında gitmelidir. Herhangi meşru bir mazeretle gidilemiyecekse, mutlaka haber vermelidir.

Kapı çalınıp beklemelidir. Beklerken, kapıya yan dönmelidir. Içerden ses geldiğinde mutlaka kendini tanıtmalıdır. Içeri girince, sağa sola bakmamalıdır. Içerde çalgı, içki, kumar varsa ve kadın erkek karışık oturuluyorsa, bir bahane ile, bir özür ile oradan ayrılmalıdır. Içeriden ses gelmezse, aralıklarla üç defa kapı çalınıp veya zile basıp dört rek'atli bir namaz kılınabilecek kadar bekleyip, ondan sonra kapıdan ayrılmalıdır.

Telefonla görüşme adabı
Telefon görüşmelerinde de, telefon eden önce selam verip kendini tanıtmalıdır. Ilk arayan telefonu kapatmadıkça, telefonu kapatmak edebe uygun değildir. Telefon görüşmeleri kısa ve öz olmalıdır. Saatlerce telefonu meşgul etmemelidir. Kısa bir hal hatır sorduktan sonra konuya girmeldir. Uzun, lüzumsuz telefon görüşmeleri birçok yönden muhzurludur.

Misafiri kapıda karşılamalıdır. Selam verince, selamını almalı ve kendisine güzel iltifatlarda bulunup, "Efendim safa geldiniz, hoş geldiniz, gelmekle bizi çok memnun ettiniz" diyerek odanın baş tarafına oturmasını teklif etmelidir. Konuşmalar, sohbetler dünya veya ahırete faydalı olacak şeylerden olmalıdır. Lüzumsuz, boş şeyler konuşmamalıdır. Dinden, ibadetten, haramların zararlarından ve evliyanın hayatlarından konuşmalıdır.

Misafire hizmette kusur etmemelidir. Hemen yemeğini vermelidir. Uzaktan gelmiş misafirin yanında, onun yorgun olabileceğini düşünerek fazla da oturmamalıdır. Yatmadan önce, kıbleyi, lavaboyu, helayı, seccadeyi ona göstermelidir. Abdest havlusunu ve diğer ihtiyaçlarını temin etmelidir. Sabah olunca, sabah namazına kaldırmalı ve cema'at halinde beraber kılmalıdır. Erkence yemeğini hazırlamalıdır, belki gideceği yol uzundur, işleri çoktur.

Ziyaret edenin kendine yapılan ikramı reddetmemesi, hizmeti beğenmemezlik etmemesi lazımdır. Çünkü ikramı red, müslümanın hakkını gözetmemek ve onu aşağılamak olur.

Ev sahibini, sıkıntıya, külfete sokmamalıdır. Çünkü kardeşliğin şartı, zahmet vermemektir. Zahmet, sıkıntı, sık görüşmeğe, dostluğa mani olur. Peygamber efendimiz, "Ben ve ümmetimin takva sahibleri tekellüften beriyiz" buyurdu.

Din kardeşlerinin sırlarını saklamalıdır. Arkadaşlık kalmasa da buna riayet etmek şarttır. Çünkü araları açıldıktan sonra arkadaşının sırrını ifşa etmek, aşağı tabiatlilikten ve kötü kalbliliktendir. Bunun için, "Iyilerin göğüsleri, sırların mezarıdır" denmiştir.

Ziyaretin devamı için
Ziyaretler, dosluklar sevgi üzerine dayalıdır. Sevgi olmazsa zoraki ziyaret sürekli olmaz. Sevginin devamı için şunlara dikkat etmek gerekir:

Arkadaşına, sevdiğini söylemelidir. Çünkü kalbler, birbirini tanır ve birbiri ile görüşürler. Peygamber efendimiz, "Bir kimse bir kardeşini severse, ona sevdiğini söylesin" buyurdu.

Sevgide aşırı da olmamalıdır. Bu da zararlıdır. Kızması, yanlışını gördüğü zaman ikaz etmesi gerektiği zaman, bunu yapamaz, hatta onun yanlışlarını yanlış olarak görmez. Aşırı sevgi, gözü kör eder.

Sevmede halis olmaya gayret etmelidir. Çünkü Allah yolundaki kardeşlik, saf sudan daha berrak ve durudur. Bu sevgi, saf, duru olduğu müddetçe devamlı olur.

Dostlukta, elden geldiği kadar, müslüman kardeşine, gönül rahatlığı ile hediye verilir. Fakat, hediye külfet halini almamalıdır. Onun altında ezileceği, pahalı hediye götürmemelidir.

Hatasını anladı

Imam-ı Muhammed hazretleri, imam-ı a'zam hazretlerinin birgün arazide helaya oturma adabını talebelerine öğrettiğini gördü. Bu kadar öğretilecek iş varken, helaya oturmanın adabını öğretmesi garibine gitti.

Fakat bu arada takip ettiği için nasıl oturulması lazım geldiğini öğrenmiş oldu. Bir zaman sonra, yolculuk esnasında, aynı yerden geçerken abdest bozması icab etti. Daha önceki hadiseyi hatırlayıp, bir denemek istedi. Öğrendiği şekilde oturunca, sağ avucunu, sağ yanağına dayamıştı. Zengin birinin oğlu olduğundan eşkıyalar bunu takip ediyorlardı. Tam bu esnada uzaktan kemend attılar. Eli çenesinde olduğu için, kemend boynuna geçmeyip kurtuldu.

Hatasını anlayıp, kişinin bütün hallerini dine uygun yapması halinde kimbilir daha ne faydaları vardır, deyip doğruca Imam-ı a'zama gidip talebe oldu. Yıllarca ilim öğrenip, Hanefi mezhebinin meşhur imamı, imam-ı Muhammed oldu.

Beşikten mezara kadar
Dinimiz beşikten mezara insanın her halinde nasıl hareket edeceğini bildirmiştir. Bunları bilen, buna göre hareket eden rahat eder. Herkesin bilmesi gereken hususlardan biri de helaya girme adabıdır. Bu adablar kısaca şöyle:

Helaya iyice sıkışmadan gitmelidir. Sol ayakla girip, sağ ayakla çıkmalıdır. Girmeden önce Besmele çekmelidir. Helada avret yerini, çömelirken açmalı, otururken ağırlığını biraz sol ayağı üzerine vermelidir. Sağ avucunu, sağ yanağı üzerine koymalı, sol el dizleri arasında olmalıdır. Avret mahalline ve pisliğe bakmamalı, tükürmemeli, helada fazla oturmamalıdır. Sümkürmemeli, konuşmamalıdır. Helada birşey yememeli, içmemeli, ıslık çalmamalı, sigara içmemeli, sakız çiğnememelidir.

Sağ eli ile su dökmeli ve sol eliyle yıkamalıdır. Evvela önden başlamalı sonra arkaya geçmelidir. Taharetten sonra avret yerini temiz bir bezle veya tuvalet kağıdıyla kurulamalıdır.

Işini çabuk bitirmeye çalışmalıdır. Doğrulmadan avret yerini örtmeli, sağ ayağını atarak heladan çıkmalıdır. Bana eziyet veren şeyi giderip, faydalısını üzerimde bırakan Allaha hamd olsun, demelidir.

Helada otururken, kıbleyi sağ veya sol tarafa almalıdır. Abdest bozarken, kıbleye önünü ve arkasını dönmek tahrimen mekruhtur. Unutulursa, üstünü kirletmek veya başka tehlike varsa, mekruh olmaz.

Helaya girerken elinde, Allahü tealanın ismi ve Kur'an-ı kerim yazılı bir şey bulunmamalıdır. Birşeye sarılmış veya cepte olmalıdır. Muska böyledir.

Hiçbir suya, cami duvarına, kabristana ve yola, kırda hayvan yuvalarının deliklerine abdest bozmamalıdır.

Vesveseye yakalanmamak için

Helada üzerine idrar sıçratanlara kabirde azab olacaktır. Ayakta bevletmemelidir. Sağlık açısından da zararlıdır. Peygamber efendimiz, ayakta bevledeni ikaz etmiştir. Hasta olanın, özrü olanın ayakta yapması caizdir. Yıkanılan yerde bevletmek de uygun değildir. Peygamber efendimiz, (Vesvesenin çoğu bundandır) buyurmuştur.

Heladan sonra, erkeklerin yürüyerek, öksürerek "Istibra" etmesi, ya'ni idrar yolunda damlalar bırakmaması lazımdır. Kadınlar istibra yapmaz. Idrar damlası kalmadığına kanaat gelmeden abdest almamalıdır.

Bir damla sızarsa, hem abdest bozulur, hem de elbise kirlenir. Istibrada güçlük çekenler, arpa kadar bitkisel pamuğu idrar deliğine koymalıdır. Sızan idrarı pamuk emer. Hem abdest bozulmaz, hem de don kirlenmez. Yalnız pamuk uzun olup ucunun dışarda kalmaması lazımdır. Ucu dışarda kalır ve idrar ile ıslanırsa, abdest bozulur. Istibradan sonra taharet yapılır. Su ile taharetten sonra bez ile kurulanır.

Su içmenin edebleri

Suyu sağ el ile içmelidir. Içerken suya bakmalıdır. Üç nefeste içmelidir. Soluğu suya değil, bardağın dışına vermelidir. Yazın, serin içmelidir. Çok soğuk içmemelidir. Dondurma gibi çok soğuk şeyler zararlıdır. Resulullah efendimiz serin şerbet içmesini severdi. (Ayakta içmeyiniz!) buyururdu.

Abdest aldıktan sonra kalan su ve ilaç yutmak için içilen az su ayakta içilebilir. Yolcu, ihtiyaç halinde her suyu ayakta içebilir. Suyu yavaş yavaş içmelidir. Ağzı doldurarak içmemelidir. Nefes verirken bardağı ağızdan çekmelidir.

Kaynar şeyi, soluyarak içmemeli, soğutup, sonra içmelidir. Suyun hepsini bir solukta içmemelidir.

Müslümanın artığı şifadır!
Müslümanın ve hele salih insanların artığını içmek bereketlidir. Birkaç kişiye su verirken, önce alimlere, sonra yaşlılara, en son çocuklara verilir. Yerken, yürürken, otururken de, bu sıra gözetilir. Kendisi sonra içmelidir. Yanında oturanlara birşey verirken, kendi sağında olandan başlanır. Sonra, onun sağındakine olarak devam edilir. Sağdakinin izni ile önce soldakine verilebilir.

Su içerken, bardağı sağ eline almalı, Besmele çekmeli, bereket ve şifa olması için dua etmelidir. Içi görünmeyen kaptaki suyu içmemelidir.

Üç nefeste içerken, birinci nefeste Rabbine, verdiği ni'met sebebiyle şükretmeli, ikinci nefeste, şeytandan Allahü tealaya sığınmalı, üçüncü nefeste içtiği suyun şifa olması için Allahü tealaya niyazda bulunmalıdır. Her nefesin sonunda da Allahü tealaya hamd ederse içtiği su, diğer su içmesine kadar karnında tesbih eder.

Terli iken soğuk su içmemelidir. Uyku arasında içmek ve çok su içmek de uygun değildir. Bunların hepsinin vücuda zararları vardır. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Su içeceğiniz vakit, ayakta içmeyiniz! Vücudunuza zararlıdır. Yalnız abdestten artan su ve zemzem-i şerif ayakta içilir.)

Aç karnına su içmemelidir. Kuvvetten düşürür, insanı zaifletir. Suyu üç defada içip her defasında başında Besmele, sonunda Elhamdülillah demek daha afiyetli, susuzluğu giderici ve sıhhate faidelidir.

"Günahı çok olan, çok su dağıtsın"
Zemzem suyu ikram edildiğinde, güzel kokuda olduğu gibi geri çevirmemeli, almalıdır. Hadis-i şerifte, "Günahı çok olan, çok su dağıtsın" buyurulmuştur.

Biliyoruz ki, su, insanların, hayvanların ve bitkilerin, kısacası bütün canlıların yaşamaları için, ayrıca temizlik için, yemek, ilaç yapmak için lazımdır. Su olmazsa canlı varlık kalmaz. Su hayat demektir. Bütün canlıların ana maddesidir. Susuz hayat düşünülemez. Bunun için suyun ayrı bir önemi vardır. Suyun Islamiyetteki yeri büyüktür. Suda bulunan şu fiziksel özellik, Allahü tealanın sonsuz merhametini de açıkça ortaya koymaktadır: Cisimler ısındıkça genişler, soğudukça hacimleri küçülür.

Bu fizik kanunu, sıfır ila artı dört derece arasındaki su için geçerli değildir. Fizik kanunundaki bu istisna; sıfır derece ve daha düşük sıcaklıklarda denizlerin, göllerin ve akarsuların bütünüyle donmalarını önlemekte ve suda yaşayan canlıların yaşamalarını mümkün kılmaktadır.

Bu olay, yüce Allahın sonsuz varlığına bir ispattır. Birçok ibadeti yapabilmek için temiz olmak ve abdest almak lazımdır. Bu ise suyla olmaktadır. Suyu temizlikte kullanabilmek için ba'zı şartlar aranmaktadır. Bunun için Islamiyet suyla ilgili birçok hüküm bildirmiştir.

Her insanın su artığı temizdir. Kafirin, cünübün artığı da temizdir. Domuzun, köpeğin ve yırtıcı hayvanların artıkları, etleri, sütleri kaba necasettir, pistir.

Hasta ziyaretinin edepleri

Hasta olan müslüman kardeşini ziyaret etmek çok sevabdır. Hastayı ziyaret eden, Cenab-ı Hakkın rahmetine gark olur. Bir hastanın ziyaretine gidildiği zaman, kapıya varınca, içeri girmeğe müsaade istenir. Besmele ile girilir, sağ tarafına oturulur, içeri girince selam verilir, hal ve hatırı sorulur. Acil şifalar dilenir! Bir ihtiyacı varsa yapılır.

Hasta ziyaretinde, keskin bakışlarla hastanın yüzüne bakılmaz. Asık suratlı olarak yanında oturulmaz. Güler yüzlü olunur. Onun sevdiği şeylerden bahsedilir. Sevineceği haberler verilir. Inşaallah kısa zamanda iyileşeceksin, eski haline geleceksin gibi iyi temennilerini bildirmelidir. Böyle sözler hastayı ferahlatır.

Ziyaret kısaa sürmelidir!
Hastanın yanında fazla oturmamalıdır. Sırri-yi Sekati hazretleri hastalanmıştı. Ziyaretine gelenler, yanında çok oturmuşlardı. Bundan çok rahatsız oldu. Nihayet kalkıp giderlerken, bize dua et, dediler. Onlara şöyle dua etti: "Ya Rabbi, bunlara hasta ziyaretinin nasıl yapılacağını öğret!"

Yine büyüklerden biri hastalanmıştı. Ziyaretine gelenler, çok oturup rahatsız etmişlerdi. Ayrılırken bize bir vasıyyetin var mı diye sordular. Onlara, "Size vasıyyetim hasta ziyaretinde fazla oturmamanızdır" buyurdu.

Hasta ziyaretlerinde hastadan dua istemelidir. Çünkü hastanın duası, meleklerin duası gibidir. Hastanın yanında hayırlı konuşmalı, dua etmelidir. Çünkü melekler, bu dualara amin derler.

Ümm-i Seleme anlatır: Resulullah buyurdu ki: "Hasta veya ölünün yanında bulunduğunuz zaman, hastaya şifa, ölüye rahmetle dua edin. Çünkü melekler, sizin duanıza amin derler." Ya'ni meleklerin yanında ettiğiniz ve onların amin dedikleri dualarınız kabul edilir. Mesabih şerhinde de böyle diyor.

Hastanın yanından kalkarken, ona şifa bulması için dua etmelidir. Bir hadis-i şerifte: "Bir müslüman, hasta bir müslümanı ziyaret eder ve yedi kerre, (Es'elüllah-el azim Rabbel Arş-il-azim en yeşfiyeke) derse, o kimseye Cenab-ı Hak muhakkak şifa verir. Ancak eceli hazır olan hariç" buyuruldu.

Sık sık hasta ziyaretlerine gitmelidir. Cenaze namazlarında bulunmalıdır. Kabirleri ziyaret etmelidir. Bu üç şeyi muntazam yapan hastalıktan kurtulur. Dünya sevgisi yok olur. Kalbi nurlanır, basiret gözü açılır.

Hasta ziyaretlerine gidildiğinde, birgün kendisinin de onun gibi zayıf, halsiz, yatağa uzanmış olacağını düşünmelidir. Bir yudum suyu bile eline alıp içemeyip, başkalarının yardımı ile içebileceğini düşünmelidir. Bütün bu gerçeklere rağmen hala dünyaya bağlanmaktaki ısrarın ne kadar ma'nasız bir şey olduğunu düşünmelidir.

Hastalık günahın affolmasına sebep olur. Allahü teala, hadis-i kudside buyurur ki: (Benim rahmetim gazabımı geçmiştir. Bundan dolayı, hasta kulumun günahını affeyledim!) Hastalık, dert, keder, günahları götürmez. Bu acılara sabretmek günahları götürür.

Hasta yalnız bırakılmamalıdır
Ağır hastanın yanına kimseyi sokmamak doğru değildir. Hasta istemese de, salih insanlar gidip, bir Ihlas okuyacak kadar oturmalıdır. Kimse görüşmesin, konuşmasın denildi diyerek, hastayı bundan mahrum etmemelidir. Yanına salih kimseler girip, Yasin-i şerif okumalıdır. Sessiz okumak da faydalıdır.

Hasta yanında, hastalığı artıracak meraklı sözler söylememeli, gazetelerden, hikayelerden, mal, ticaret, siyasetten laf açmamalıdır.

Hasta yanında, evliyanın, alimlerin ve salihlerin menkıbeleri ve sözleri konuşulmalı, bunlara sevgisi artırılmalıdır. Evliya-yı kiramın söylenmesi, anılması rahmete sebep olur.
M@hmut
M@hmut
Administrator
Administrator

Başarı Puanı Başarı Puanı : 2

Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 173
Peylaşım Gücü Peylaşım Gücü : 752

Lakap Lakap : Administrator
Nerden Nerden : Kültürel Forum
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 10/11/10
Uzmanlık Alanları Uzmanlık Alanları : Ps,Html

http://araphacker.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz